Uzay yolculuğu yarışı ve yeni teknolojiler
Özellikle Kızıl Gezegen Mars yolculuğu konusunda farklı kurumlar ve ülkeler tarafından öne çıkan birçok proje var.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA), bu konudaki çalışmalarda başı çekiyor. Özellikle Mars’a insanlı yolculuk için çalışmalar hızlandırıldı. NASA’nın hedefleri arasında 2035’e kadar Mars’a astronot göndermek yer alıyor.
Bu yolculuk için denenmesi düşünülen yeni seçenek ise nükleer roket olarak düşünülüyor. Dünya ile Mars arasında 225 milyon kilometre uzaklık bulunuyor. Nükleer roket teknolojisi ile günümüzdeki teknoloji ile 7 ay süren Mars yolculuğunun 3 ay gibi bir süreye inebileceği tahminler arasında. Bu kapsamda Seattle merkezli Ultra Safe Nuclear Technologies (USNC-Tech) şirketinin üzerinde çalıştığı yöntem roketlerin hızını daha da artırmaya odaklanmış durumda. Firmadan yapılan açıklamalarda nükleer yakıtla çalışan roketlerin mevcutta kullanılan kimyasal motorlara göre iki kat daha güçlü ve etkin olduğu, roketlerin daha hızlı gitmesini ve daha uzun mesafe kat etmesini sağladığı söyleniyor. Mars konusunda yoğun çalışan bir diğer ülkede Çin. Temmuz 2020’de keşif aracı tarafından fırlatılan ‘Tienvın-1’ isimli keşif uydusunun, 197 gündür süren yolculuğunun mayıs gibi sonlanması bekleniyor. Geçtiğimiz günlerde ise Çin Ulusal Uzay İdaresi (CNSA), uydunun Kızıl Gezegen’e 2,2 milyon kilometre mesafeden çektiği bir fotoğrafı yayınladı.
Dünyanın en zengin iş insanlarından Elon Musk’ın uzay konusundaki çalışmaları da uzun süredir gündemde. Uzay şirketi SpaceX, Starlink internet projesi için uzaya roket göndermeye devam ederken uydu filosu giderek büyüyor.
Mars konusunda da iddialı olan Musk, iki yıl içinde Mars’a ekipsiz bir gemi gönderilmesinin planlandığını söylemişti. Ayrıca 2018 yılında Mars’ın yörüngesine Tesla marka otomobili gönderme girişiminde bulunmuştu. Bu deneyi roket motoru gereğinden fazla ateşlendiği için başarısız olmuş, araç Mars’ı ıskalamıştı.
Fakat Elon Musk, Mars’ta insan kolonisi kurma konusundaki kararlılığını söylemleri ile sürdürüyor. Tesla ve SpaceX şirketlerinin patronu Musk, paylaştığı bir tweet ile “Amaç servetimin yarısıyla dünyadaki sorunları çözmek, yarısıyla da Mars’ta kendi kendine yeten bir şehir kurmak” bu amacını vurgulamıştı.
Sırada Mars yolculuğu konusundaki bir başka gelişme var. İngiliz lüks otomobil ve uçak motoru üreticisi Rolls-Royce ile İngiliz Uzay Ajansı’da Mars’a yolculuk için bir iş birliği sürecine girdi. Bu iş birliğinde de amaç nükleer güçle çalışan uzay aracı motoru üretimi gerçekleştirmek. NASA’nın tahminlerine benzer şekilde, eğer çalışmalar yolunda giderse Mars’a gitmek için gereken 6-7 aylık sürenin yarı yarıya azalacağı tahminlerinde bulunuluyor.
Uzay Yolculuğunu Destekleyen Teknolojik Gelişmeler
Bugüne kadar uzaya birçok uydu, roket ve araştırma araçları gönderildi. Fakat uzay teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte artık farklı gezegenlere insanlı yolculuk konusunda da önemli adımlar atılıyor. Görüntü işleme teknolojileri, yapay zeka, yakıt teknolojileri, mekanizma ve hız konusundaki gelişmeler çalışmalara ivme kazandırıyor.
Uzay çalışmalarında bir süredir kullanılan yapay zekâ, yabancı gezegenler üzerindeki yaşam arayışında ve yakınlarda bulunan asteroitlerin tespit edilmesinde büyük katkı sağlama potansiyeline sahip. Farklı araçlar tarafından toplanacak verilerin giderek daha da güçlenen yapay zeka teknolojisi ile yorumlanmasında makine öğrenme sistemleri de oldukça kıymetli katkılar sağlayabilecek. Bu konuda geliştirilecek yeni yöntemler ile metin, ses, video, resim ve doğal dil analizi yapabilen yapay zekâ ile uzay aracının gerçek zamanlı bilimsel kararlar alabilmesine katkı sağlayabilir. Buradaki amaç, bu sistemlerin bilim insanların yerini almasından ziyade uzak mesafelerdeki çalışmalardaki zamansal verimlilik konularına ve bilimsel araştırmaların hızına katkı sağlamak.
Yazının başında bahsettiğim ve üzerinde çalışılan nükleer roket teknolojisi de çalışmaların gelişiminde büyük öneme sahip. NASA daha öncesinde nükleer motorlar için ‘derin uzay araştırmaları için oyunun kurallarını değiştiren bir teknoloji’ tanımlamasını yapmıştı. İlaveten NASA, nükleer enerjiyle çalışan bir motor geliştirmek için 1961’de bir program başlatmış, ancak uzay bütçesi kesintileri nedeniyle 1972’de sonlandırmak durumunda kalmıştı.
Şimdi yeniden üzerinde çalışılmaya odaklanılan nükleer motorlar, çalışma yöntemi olarak itici gazları büyük oranda hızlandırmak için atomun bölünmesinde ortaya çıkan enerjiyi kullanıyorlar. Bu sayede gerçekleşecek hız artışı ile kısalan zaman sayesinde hem astronotların kozmik radyasyona daha az maruz kalması hem de daha fazla yük taşınması mümkün hale gelebilecek. Burada yükten kasıt tabiki Mars yolculuğu işin insan transferini ve gerekli malzemeleri de içeriyor. İlaveten Marstan uzak gezegenlere gitme konusunda kimyasal roketlerin karşılaştığı zorlukların da aşılabileceği düşünülüyor.
Bu sayede evreni keşfetme yolculuğumuzda geçmişten günümüze en büyük destekçimiz teknoloji olmaya devam ediyor. Böylece uçsuz bucaksız galaksi de neler olup bittiğini anlama serüvenimiz her yeni gelişmede artan heyecanla sürmeye devam edecek.